Yüzyılımızın belki de en önemli meselelerinden biri veri. Pazarlamadan operasyona birçok alanda hayatımıza giren veri sayısı arttıkça veriyi içgörüye ve eyleme dönüşecek şekilde anlamlandırmak da giderek önem kazanıyor. Veri toplama ve anlamlandırma işi sürdürülebilirlik yolculuğunda da büyük rol oynuyor ve oynamaya devam edecek. Ancak söz konusu sürdürülebilirlik olduğunda ufak bir tümsek de çıkıyor önümüze: Bu konuda herkes biraz acemi.
Satış rakamları, kârlılık oranları, hammadde alış fiyatları, vs. alanlarında tüm firmaların belirli ölçüde arşivleri ve veri tutma yöntemleri var. Şirket içi muhasebeden vergi bildirimlerine kadar birçok zorunlu iş için finansal verilerin toplanması iş hayatında olağan bir süreç olarak görülürken, söz konusu karbon ayak izi veya tedarikçilerin çevresel ve sosyal etkisi olduğunda hangi veriyi nasıl toplamalı ve bu verileri nasıl paylaşmalı soruları kaçınılmaz oluyor.
Uluslararası holdinglerden KOBİ’lere, artık hiçbir firmanın sürdürülebilirlik verisini takip etmemek gibi bir şansı yok. Konunun iş dünyası ve müşteriler nezdindeki popülerliğinin yanısıra giderek artan raporlama standartları ve yasal düzenlemeler herkese yeni bir sorumluluk yüklüyor: Yapılan işin çevreye ve topluma etkisini ölçmek, sonuçların iletişimini anlamlı ve doğru biçimde yapmak. Söz konusu iletişim olduğunda ise iki ana kitle ile veri paylaşmak gerekiyor: Geniş kamuoyu ve paydaşlar.
Türkçeye yeşil göz boyama veya yeşil badana çevirileriyle giren greenwashing terimini basitçe açıklamak gerekirse, sürdürülebilirlik alanında yapılan çalışmaların başka kabahatleri örtme veya var olandan daha etkili gösterilmesi hali denebilir. Firmaların bunu bilerek veya bilmeden yapması ise gayet muhtemel.
Göz göre göre yeşil badana: Bir halkla ilişkiler hilesi olarak da görülebilir. En meşhur vakalardan biri 2000’li yıllarda dünyanın dört bir yanında plajlarda plastik toplama etkinlikleri düzenleyen ünlü bir gıda markasının tedarik zincirindeki plastiklerin sadece %10’unu geri dönüştürdüğü gerçeğiydi. Plajlarda gülümseyerek plastik kaplar toplayan gençler kuşkusuz basın için harika bir fotoğraf oluşturuyordu, ancak toplanan plastiklere ne olduğu meçhuldü.
Göz yumarak yeşil badana: Kimi zaman firmalar iyi yaptıkları şeylerin altını çizmeye çalışırken de göz boyama yapabiliyor. Örneğin bir içecek firması o yıl ürettiği plastik şişelerin %50’sini geri dönüştürmeyi hedefliyor ve bunu açıkça kamuoyu ile paylaşıyor, bu hedefin altı defalarca çiziliyor, üzerine pazarlama stratejileri kuruluyor. Ancak sene sonu geldiğinde ve bu hedeflere ulaşılamadığında bu sonuç (ve neden ortaya çıktığı) billboardlarda anlatılmıyor. Tam olarak yalan söylemek sayılmasa da bu gerçeği gizleme oyunu yeşil badanaya yol açıyor. Son zamanlarda giderek artan bu durumun vahameti özellikle Avrupa Birliğini harekete geçirdi ve bu yıl içerisinde şirketlerin yeşil badanadan uzak durmasını sağlayacak yeni önlemler yürürlüğe girdi.
Sebepleri ne olursa olsun yeşil badana sadece kamuoyu ve çevre için değil, konunun baş aktörü şirketler için de büyük bir risk unsuru oluşturuyor. Özellikle fark etmeden dahil olunan bir yeşil badana dalgası firma saygınlığı başta olmak üzere birçok konuda geleceğe dair risk teşkil ediyor. Küresel anlamda popüler bir çözüm önerisi şeffaflık, hatta radikal şeffaflık. "Hedefleriniz nelerdi, ne kadarına ulaşamadınız, neden ulaşamadınız, hedeflere yaklaşmak için neler yapmayı planlıyorsunuz, …" sorularına sürdürülebilirlik raporlarında açıkça yer vermek giderek anlamlı ve hatta zorunlu hale geliyor. Ancak bu sorulara cevap verebilmek için de öncesinde çok iyi bir veri ve süreç takibi yapılması gerekiyor.
Yeşil badananın bir aktörü, hatta kurbanı olmamak için alınabilecek bazı önlemler şöyle sıralanabilir:
Küreselleşen piyasalarda sektör fark etmeksizin tüm firmalar çeşitli paydaşlarla birlikte çalışmak ve onlara hesap vermek durumunda. Söz konusu sürdürülebilirlik olduğunda ise gittikçe daha sıkı kurallarla yürürlüğe sokulan sürdürülebilirlik raporlama standartları ve yatırımcılar başta olmak üzere çeşitli paydaşların sürdürülebilirliğe dair beklentileri durumu daha kompleks hale getiriyor. Şüphesiz ki tüm paydaşlar açısından sürdürülebilirlik hedeflerine doğru ilerlemek kıymetli, ancak hedefleri ortaklaşan stratejiler ve başarı ölçütleriyle desteklemek de önemli. Örneğin söz konusu tedarikçilerin karbon ayak izi olduğunda, hedeflerin sözel olarak ifade edilmesi ne yazık ki artık ne KOBİ’ler ne de ihracat yapan firmalar için yeterli olmuyor. Karşılıklı net hedeflerin konulmasına ve veri takibiyle bu hedeflerin ne kadarına ulaşıldığının ölçülmesine ihtiyaç var. Çünkü artık bu hedeflere ulaşılamaması yalnızca tedarikçiyi değil, şirketin kendisini ve hesap verebilirliğini de doğrudan etkiliyor.
Üretim ve ihracat hacmi ne olursa olsun şirketlerin ilerleyen dönemde çok daha akıllı veri toplama yöntemlerine ihtiyacı olacak. ISSB ve AB’nin getirdiği sürdürülebilirlik raporlama standartları tedarik zincirinin her adımındaki partnerlerin doğru veriyle şeffaf raporlama yapmasını gerekli kılıyor. Piyasada ayak sesleri duyulmaya başlayan bir yeni beklenti ise firmaların birbiriyle karşılaştırılabilir verilere sahip olması. Bu konuda henüz yasal bir düzenleme yapılmamış olsa da fon verenlerin ve büyük oyuncuların söz konusu sürdürülebilirlik olduğunda bir karşılaştırma mekanizmasına, bir standart ölçüte ihtiyaç duyduğu sıklıkla seslendiriliyor. Gerek Türkiye, gerek AB, gerekse ISSB gibi küresel otoriteler tarafından ortaya konan raporlama kriterleri bu standartlaşmanın işaretlerini veriyor. Bahsi geçen değişime hazır olmak adına firmaların ve paydaşlarının şimdiden doğru metriklerle veriler toplamaya başlaması, verilerin performans ölçümü için kullanılması, görselleştirme, gelişim takibi, yapay zeka ile gelecek tahminleme gibi yöntemlerle toplanan verileri anlamlandırmak için gerekli kapasiteyi geliştirmesi önem arz ediyor.
Bir yandan yakın vadede toplanan verilerin denetlenmeye başlayacağını göz önünde bulundurmak gerekli. Toplanan verilerin denetime hazır hale gelmesi için doğruluğunun teyit edilmesi şart. Bu konuda algoritmalardan ve makine öğrenmeden destek almakta kıymet var. Doğru altyapılar kurulduğu takdirde, henüz zorunlu denetim mekanizmaları devreye girmeden firmalar kendi iç denetimlerini algoritmalar yardımıyla yapmaya başlayabilir.
Özetlemek gerekirse, söz konusu sürdürülebilirlik verisi olunca herkesin el yordamıyla pusulasını çizdiği dönemi geride bırakıyoruz. İlerleyen günlerde firmaları hem kamuoyu hem yasal düzenleyiciler tarafından gelen bir baskı bekliyor. Sürdürülebilirlik hedeflerine dair doğru veriyi toplamak ve toplanan veriyi doğru okumak, yanıltıcı iddialarda bulunmamak için şimdiden sistemler kurmaya başlamak, bu sistemleri mümkünse iş ortaklarıyla beraber kullanmak, ve teknolojideki gelişmelerden faydalanarak verileri anlamlı hale getirmeye başlamakta fayda var.